Eksik Mecaz'da Murat Gülsoy ve Zeynep Uysal, dünya edebiyatının yapıtaşlarından, Goethe’nin 70 yıla yayılan çalışması "Faust"u konuşmaya devam ediyorlar.
Eksik Mecaz programının yeni bölümüyle tekrar karşınızdayız. Bu hafta da önceki bölümde başladığımız Goethe’nin Faust eserine odaklanarak, modern bireyin temel meselelerini ele almayı sürdürüyoruz. Faust, Goethe’nin yaklaşık 70 yıllık hayatı boyunca kaleme aldığı, iki ciltten oluşan, derinlikli bir eser. Her iki cilt arasında yaklaşık 30 yıl olması, eserin kapsamının ve yazarın farklı dönemlerdeki düşünce dünyasının ne kadar geniş olduğunu da gözler önüne seriyor.
Geçen haftaki bölümümüzde, Faust’un şeytanla imzaladığı anlaşmanın, insan ruhunun huzursuzluğu ve tatminsizlik arayışıyla nasıl bağdaştığını tartışmıştık. Faust’un, "Dur, geçme! Öyle güzelsin ki!" diyebileceği bir an arayışı, aslında modern insanın sürekli bir anlam peşinde koşma halini simgeliyor. Ancak Faust’un bu anlaşması, sadece dünyevi bilgi ve zevklerle sınırlı değil; o, varoluşun anlamını ve duyguların tam kapasitesini deneyimlemeyi arzuluyor.
Faust’un şeytanla olan ilişkisi, edebiyatta sıkça karşılaştığımız dünyevi zevklerle baştan çıkarılma temasıyla paralellik taşıyor. Ancak bu eserde dünyevi hazların ötesine geçen, daha soyut bir bilgi ve varoluş arayışı ön planda. Faust, Gretchen karakteriyle yaşadığı trajik ilişki ve bu ilişkinin getirdiği yıkıcı sonuçlarla, insani zaaflar ve toplumsal normlarla olan mücadelesini ortaya koyuyor. Gretchen’in trajik ölümü, Faust’un yaşamında derin bir dönüm noktası yaratıyor ve onu farklı bir içsel yolculuğa itiyor.
Goethe’nin Faust’unun ikinci cildi, Weimar klasisizmi ve Yunan mitolojisi unsurlarıyla zenginleşiyor. Bu ciltte, antik tragedyalardan ilham alınarak yazılan mitik sahneler yer alıyor. Faust, Truvalı Helen ile evleniyor, farklı zaman ve mekanlarda dolaşıyor ve modern dünyanın değişim arzusunun temellerine dair ipuçları veriyor. Goethe’nin eseri, antik Yunan tragedya unsurlarını barındıran manzum bir oyun olmasına rağmen, sahnelenmesi oldukça zorlu bir metin olarak öne çıkıyor. Ancak bu karmaşıklık, eserin çok yönlü ve zamansız bir niteliğe sahip olmasını sağlıyor.
Modernitenin Faustiyan ruhu, hem yaratıcı hem yıkıcı bir dönüşüm arzusuyla tanımlanıyor. Bu ruh, ilerleme adına geçmişi yok edebilecek kadar gözü pek bir değişim isteği içeriyor. Faust’un bu özelliği, kapitalizmin, sanayileşmenin ve modern insanın dünyayı dönüştürme arzusunun temel dinamiklerini yansıtıyor. Spengler, Decline of the West adlı eserinde, Faustiyan tutkunun endüstri devriminden bu yana yeryüzünün yüzünü değiştirdiğini belirtiyor. Bu tutku, bilgiye ve değişime olan özlemin yanı sıra, beraberinde yıkıcı bir yan da barındırıyor.
Faust ve modern insan arasındaki bağ, bireyin kendi yaratımlarının kölesi haline gelmesi, teknolojiye ve kapitalizme boyun eğmesiyle daha da derinleşiyor. Faust figürü, modern bireyin içsel ikilemini ve yıkıcı arzularını temsil ederken, aynı zamanda yaratıcı bir özgürlük arayışını da simgeliyor. Bu bağlamda, Faust’un hikayesi, modern dünyaya dair birçok soruyu gündeme getiriyor: Bilgi ve değişim arzusunun sınırları nedir? Doğayı kontrol etmek bir ilerleme mi, yoksa bir yıkım mı?
Goethe’nin Faust’u, yalnızca bir edebiyat eseri olmanın ötesinde, modernitenin ruhunu ve insanın evrensel arayışını sorgulayan bir başyapıt olarak karşımıza çıkıyor. Programımızın gelecek bölümlerinde, Faust figürünün Türk ve dünya edebiyatındaki izlerini ve modern insanın Faustiyen karakterlerini keşfetmeye devam edeceğiz.